Her gencin, özellikle liseden üniversiteye geçişte ya da üniversite eğitimlerinin ilk yılında, muhakkak okuması gereken bir kitap. Payot kitabı 18-25 yaş arası gençler için yazdığını ifade etmiş olsa da başta ebeveynler, öğretmenler ve akademisyenler olmak üzere gençlerle iletişimi olan herkes okumalı. Dünyayı kendi gözlerimiz, gönlümüz ve bedenimiz ile kavramaya başladığımız gençlik yıllarının (çocukluk yıllarının aksine ) tembellik ve cinsellik ekseninde heba edilmesinin sonuçları ile entelektüel faaliyetlerin getirdiği mutluluğun elde edilmesinde iradenin önemini, gerek fizyolojik gerekse psikolojik neden sonuç ilişkisi içerisinde çok güzel bir şekilde açıklamış. Yüzeysel olmanın popülerliğinin aksine ne kadar basit ve hayvani bir yaşam biçimi olduğunu, derin düşünme ile birlikte gerçek mutluluk ve hazlara erişilebileceğini ve bunun da ancak irade eğitimi ile mümkün olduğunu belirtmektedir.
Karakterin doğuştan geldiğini savunanların aksine iradenin eğitimi ile birlikte yüksek ideallere ulaşabilmenin mümkün olduğunu ve eğitimin de temel amacının ansiklopedik bilgi yüklü bireyler yetiştirmek değil öncelikle kendi üzerinde hâkimiyet kurmayı öğrenerek, araştıran, sorgulayan, edindiği bilgiler ile fikir üretim sürecinde aktif olarak yer alan bireyler yetiştirmek olduğunu ifade etmektedir. Daha iyi, daha güzel bir dünya idealinin de yarım düzine öğrenci ile bile başlatılabileceğini belirten Payot’a göre insanın hayvani niteliklerinin üstünde insani melekelerini geliştirebilmek için iradenin eğitimi gereklidir ve kitabının son bölümlerinde irade eğitimi ile ilgili pratik öneriler tavsiye etmektedir. Örneğin geç yatmanın ya da yataktan geç kalkmanın cinsellikle yakın ilişkisine değinen Payot, gece ya da çok erken saatte çalışmanın aslında verimsiz saatler olduğunu çok çalışılsa de derin öğrenmenin gerçekleşemeyeceğini ve aslında ertesi günün heba edildiğini belirtmiştir. Çok değil az ama sürekli çalışmayı öğütleyen Payot’a göre günde 4 saat hatta verimli çalışıldığında 2 saat bile entelektüel çabalar için yeterli olabilecektir. İnsanın gerek kendi içinde ürettiği karmaşanın gerekse şehrin ve öteki insanların ürettiği karmaşa ve kargaşaların öğrenme ve irade üzerindeki olumsuz etkisini kırmak gereklidir. Çalışma hevesinin önündeki tüm engelleri o engeller ile karşılaşmadan önce bertaraf etmek gerektiğini belirten Payot, çalışmanın kutsanması gereken en önemli faaliyet olmasına karşın başta tembeller olmak üzere çalışmayı sevmeyen ya da çalışmayanlar tarafından aşağılanmasını da sert dille eleştirmektedir. Hatta bu kişiler ile görüşmenin gereksiz olduğunu gerekirse bina, semt, mahalle değiştirmeyi bile tavsiye etmektedir.
Kitapta öğrenciler için o kadar çok önemli ve öğretici tavsiyeler var ki lakin son bölümlerde öğretmenler ve akademisyenler için yazdıklarının önemi bugün ülkemizde artık acil bir mesele haline gelmiştir. Bilimi salt yayın olarak gören ve akademisyenleri eğitimden ( ki asıl işlerinden biri olarak görüyor Payot çünkü her ay vezneye uğradıklarını belirtiyor) uzaklaştıran puan yarışının ülkenin geleceğini ne denli tehdit ettiğini aslında iyi görüyoruz. Lakin öğrenciler gibi öğretmenleri ve akademisyenleri de yarıştırmakla niteliğin artacağını sanıyoruz, sandığımızı da sanmıyorum ama belki de hepimizin işine gelen bu. Nasıl olsa durumlar böyle, herkes böyle sen de bak işine kardeşim işte anlayışı öylesine yaygın ki. Eğitim sisteminin çöküşü herkesin dilinde lakin çöküşü durduracak bir tuğla olma hevesinde olan ne az kişi var, zira ezilme ve yok olma tehlikesi yüksek ihtimal.
Oysaki Payot öğretmenlerin ve akademisyenlerin gençlerin kavram ve anlam karmaşası yaşadığı bu dönemde iyi birer rehber olmaları gerektiğini ifade ediyor. Lisedeki eğitimin amacının yüzmeyi öğretme olması gerekirken can simidi/yeleği ile geçildiğini, fakülteye geldiğinde ise kendisini tamamen tek başına bulan öğrencinin durumunu iyice tatsız bir durum olarak niteleyen Payot, bu durumda öğretmen fazla yukarıda ebeveyn ise fazla uzakta olduğundan öğrencinin üzerinde etkili olabilecek tek şeyin gelecek fikri olduğunu belirtmektedir. Yürekli gençlerin hepsinin aslında olmak istemedikleri biri olmaya zorlayan bir çevrenin baskısında olduğunu, bu baskıya isyan edebilecek küçük grupların kurulmasını tavsiye eden Payot, bu sayede yeniden kendi içine dönen gençlerin eksikliğini hissettiği şeyin manevi açıdan birliktelik ihtiyacı olduğunu kolaylıkla fark edeceklerini ifade etmektedir. Ama kim bilir kaçının ya çekingenlikten ya da manevi cesaret eksikliğinden yalan olduğunu hissettiği beylik sözleri yinelediğini, aslında hiç benimsemediği vasat yaşam anlayışına sahipmiş gibi davrandığını, önce tiksinse de zamanla alıştığını belirten Payot bize nice gençlerin aslında iyi bir rehber eksikliğinden heba olduğunu çok net bir biçimde anlatmaktadır.
Payot teşvik edici bir sözün, iyi bir öğüdün hatta dostça bir eleştirinin o kutsal yirmi yaş döneminde ne kadar önemli olduğunun, öğrencilerin saygı duydukları hocalara karşı hayranlık beslediğinin altını çizmektedir. Yetenekleri ile bunu az da olsa hak eden hoca olduğunu belirttikten sonra bu duygunun hiç değerlendirilmemesini de derin bir üzüntü ile karşılamaktadır. Eğitimin ve sınavların çok kötü bir şekilde tasarlandığını, sınavların piyangoya dönüştüğünü, öğrencinin bilgi küpü yapılmaya çalışılmasının gereksiz ve anlamsız bir çaba olduğunu oysaki eğitimin temel hedefinin araştırmacı kişiliği ortaya çıkarmak olduğunu vurgulayan Payot’a günümüz eğitim sistemine bakıp hak vermemek ne mümkün.
Payot’a göre öğretim üyelerinin bilmesi gereken husus verdikleri eğitimin en değerli yanının verdikleri dersler olmadığıdır. Dünyanın en güzel dersleri bile öğrencinin birkaç saatlik samimi kişisel çabasına denk değildir. Yükseköğretimin asıl büyük değeri pratik çalışmalardan, öğrenci ile hoca arasındaki temastan kaynaklanır. Diğer yandan konuşmaları, yüreklendirmeleri, itirafları, metot hakkında verdiği yarım sırlar, öğrencinin inisiyatifini teşvik etmesi, bundan kaynaklı kişisel çalışmalar, öğrenciler karşısında yapılan sunumlar, okunmuş kitapların net ve basit özetleri, bütün bunların hocanın iyi niyetli denetimi altında gerçekleşmesi verimli öğretimi oluşturan unsurlardır. Bir öğretmen ne kadar parlaksa, kendi konuşmasını duymaktan ne kadar hoşlanıyorsa, ne kadar çok müdahale ediyorsa Payot ona gençleri emanet etmek istememektedir.
Payot’a göre öğrencinin iki temel ihtiyacı vardır, biri manevi yönetimi diğeri metodik çalışma yönetimi ihtiyacı, bunun çaresi de öğretmen ile öğrenci arasında yakın temastan geçer. Salt hocayı dinleyerek ilerlemenin mümkün olmadığını bu şekilde bilimsel düşünce alanında kaydedilecek ilerlemenin bir jimnastikçinin sirkte gösteri izleyerek kaydedeceği ilerlemenin ötesine geçemeyeceğini, etkinin ancak insandan insana, ruhtan ruha doğrudan temas yoluyla geçebileceğini belirtir.
Öyle çok konu ve mesele var ki üzerinde durulabilecek, kitaba yeni bir kitap yazmanın lüzumu yok, yazılmışı var, o zaman iş’te size Payot’tan birkaç hakiki inci… kitapta çok var…
Hepimiz sözcükler ile düşünmeye o kadar alışmışız ki sözcükler işaret ettiği gerçekliği gözümüzden gizliyor.
Cesur insan büyük kahramanlık gösteren insan değil, yaşamın gerektirdiği tüm faaliyetleri cesaretle icra edendir.
Kendine hiç hâkim olmayan kişi için dış özgürlüğün manası ne olabilir ki?
Mutluluğumuz irade eğitimine bağlıdır. İnsan zihnini en çok onurlandıran bilimsel ve edebi çalışmalar akıl üstünlüğünden değil, hayranlık uyandıracak derecede kendine egemen olan iradenin üstünlüğünden kaynaklanır.
Yüzyılımızda tüm çabalarımızı dış dünyanın fethine yönelttik. Böyle yapmak aç gözlüğümüzü iki misline çıkarmaktan, arzularımızı şiddetlendirmekten başka işe yaramadı ve sonuçta eskisinden daha endişeli, daha sıkıntılı ve daha mutsuzuz. Çünkü dış fetihler dikkatimizi içsel iyileştirme arayışlarından uzaklaştırdı. Temel iş olan irademizi eğitmeyi bir kenara bıraktık.
Öğrenciyi en çok perişan eden utanç verici bir tembellik içinde harcanan iradesizlik ve atalet anlarıdır.
Her seferinde tek bir şey yapacaksın ve bugünün işini yarına bırakmayacaksın. İnsanın yoran uğraşılan işlerin çokluğudur.
Başkalarını yönetebilmek için önce kendini yönetmeyi bilmek gerekir.
Bilgin en fazla ayrıntıyı bilen değil zihni sürekli etkin olan, sürekli çalışan kişidir.
Kaygıların yerine uğraşları koymaktan daha mutluluk verici bir şey yoktur ve sağlığın anahtarı mutluluktur.
Bulanık düşler kurmak çok zararlıdır. Gençler düş kurmaya öyle alışırlar ki ciddi bir çalışmanın başına oturmak imkânsız hale gelir. Okunan bir kelime, bir çağrışım o sırada yaptığımız çalışmaya tamamen yabancılaşmamıza yeter.
Hayatta her şeyin aşk olduğu yönündeki budalaca görüş…
Korkmadan dışarı çıkana kıyasla sokağa apartmanın camından bakan için yağmur hep daha şiddetli yağar, hava hep daha kötüdür.
Cinsel arzulara karşı doğrudan müdahale etmek tehlikelidir burada gösterilecek yiğitlik kaçmaktır.
Tembellik günahların anasıdır.
On sekiz yaş ile yirmi beş yaş arasında uzanan o mutlu çağda, doğaya, dağlara, ormanlara, denize âşık olmaktan; güzel, yüce, ferahlatıcı her şeyi, güzel sanatları, edebiyatı, bilimi, tarihi tutku derecesinde sevmekten daha kolay bir şey yoktur.
Lokantada, cafede gördüğünüz arkadaşlar sizi aydınlatacak durumda değildir.
Sözüm ona eğlenen öğrencinin yaşamı içler acısı bir tekdüzelikte, kısırlıkta bir yaşamdır en önemlisi de aptalcadır, mide bulandırıcı bir aptallıktır.
İnsanın arkadaşlık edeceği kişileri özenle seçmesi gerektiği aşikârdır. Çevresinde dost çehresine bürünmüş en kesin düşmanlarıyla tanışacaktır.
Yeteneği oluşturan asla dış koşullar değildir. Gelişme katiyen dışarıdan içeriye doğru değil, içeriden dışarıya doğrudur. Dış koşullar olsa olsa ikincil niteliktedir.
Ömrümüzün hızla akıp gitmesinden kaynaklanan düşünceden daha hüzünlüsü yoktur.
Yaşadığını hissetmek. Yaşama tüm tadını sadece neşeli, dingin ve üretken emek katabilir.
Çalışmak özgürlüktür…