İlk bölümü okuduktan sonra bu bölümü okumanızı tavsiye ederim…
Birinci bölüm aslında kitabın giriş mahiyetindeki kısmı gerçi o bölümler de oldukça öğretici. Kitabın isimlendirilmesine neden olan mevzuları bu ikinci bölümde ayrı olarak belirtmek istedim. Kullandığımız kelimeleri ne denli özenle seçmemiz gerektiği ve özellikle zeki, kurnaz ve bilge olanların kelimeleri suistimal ederek nasıl doğruları yanlış, yanlışları doğru gösterebileceğini anlamak için güzel bir kitap. Hele ki 1704’yılında ölen John Locke’un bu kitabı asırlar önce, teknolojinin bugünkü gibi dünyayı sarıp sarmalamadığı bir dönemde yazmış olması üzerine söyleyecek söz yok zaten. Günümüzde bilginin avucumuzun içinde, gözlerimizin önümüzde olması doğru ve gerçek olduğunu asla ispat etmez. Locke yüzyıllar önce sorgulamış ve sorgulatmış. Umarım faydası olur zira ülkemizin de dünyamızın da bu tür sorgulamalara ihtiyacı var…
Buyurun kitaptan konu ile ilgili bazı alıntılar…
Kelimelerin anlamına verilen zarara okullarda öğretilen mantık ve bilim itibar kazandırmıştır.
Eğer bir insanın kullandığı kelimelerin inceliğine göre itibar sahibi olduğu kabul edilirse zeki bir insanın seslerin anlamlarını kurnazca değiştirmesi ve tartışmadaki diğer tarafı sessiz bırakması kaçınılmazdır. Tartışmalarda doğruyu savunan değil, son sözü söyleyen kazanır.
Kurnazlık çok gereksiz bir yetenektir ve bilgiye giden yolda zıt yönü takip etmektir.
Eski filozoflar da günümüzdeki bilge adamlar da kendilerine saygı duyulmasını isterler ve gerçekten bilgiye sahip olmak yerine cehaletlerini gizlemek için kelimeleri açıklanamaz hale getirirler. Anlaşılmadıkları için de diğer insanlar onlara hayranlık duyar.
Öğrenilmiş cehalet ve bilgiye aç insanları bile doğru bilgiden uzak tutma sanatı dünyaya yayıldı ve insanları bilgilendiriyormuş gibi görünmesine rağmen kafaları daha da karıştırdı.
Eğitimsiz insanlar siyah, beyaz gibi kelimeleri doğru anlasa da yeterince eğitimli ve kurnaz olan bazı filozoflar karın siyah, siyahın beyaz olduğunu kanıtlayabilirler. Bu şekilde konuşmanın, iletişimin, öğretimin ve toplumun araçlarını yok ederler. Kelimelerin anlamlarını bozarak zaten kusurlu olan dili daha da yararsız hale getirirler, eğitimsiz kesim de dilin saf halinden asla faydalanamaz. Bu insanlar karakterlerin de anlamlarını değiştirirler, bu da okuma yazma bilmeyen kesimin kapasitesini aşar.
Gerçekleri bilmek isteyen insanları boş konuşturmak, tartışmaların içine çekmek yerine kelimeler açıkça ve saptırılmadan kullanılsa bilgi edinmemize ve iletişim kurmamıza yarayan dil, gerçeklerin üstünü kapatmak, insanların haklarını gasp etmek, ahlakı ve dini anlamsızlaştırmak için kullanılamasa, daha iyi olmaz mı ?
Hayat gayet aşina olduğumuz bir terimdir. Birisine bu kelimeyi kullanırken ne demek istediğini sorsanız bunu hakaret olarak bile algılayabilir. Ancak tohumlanmamış bir bitkinin, kuluçka dönemindeki bir embriyonun ve baygın ve hareketsiz yatan bir insanın hayatı olup olmadığını sorguladığımızda konu karmaşıklaşır.
Bazen de insanlar karmaşık fikirlerini kolay ve hızlı ifade edemezler çünkü onlara uygun isim bulamazlar.
Akıcı konuşmanın akılla alakalı ve çok konuşanların çok bilgili olduğunu düşünen birisi de muhtemelen çok zeki değildir.
Filozofların kurnazlığı erdem gibi görülmektedir ama asıl yaptıkları şey tamamen kelimeleri üstü kapalı ve düzenbaz bir biçimde kullanıp insanları cehalete ve yanlışlara mahkum etmekten ibarettir.
Sonuç olarak kelimeleri çoğunlukla bilinen anlamı ile kullanmak ya da o kelimelerle ne ifade ettiğimizi güzel bir şekilde açıklamak gerekir. Yoksa kelimeler hepimizde o kadar çok farklı anlamlara geliyor ki iletişim felaketleri yaşanılması kaçınılmaz hele ki kelimeleri suiistimal etmeyi bilenler için bu iş meslek de haline gelmiş olabilir. Lütfen dikkat.