“Kendine verdiği kredi ile yaşayan” ve “yalnızca kültürlü biri ile konuşmaya” ihtiyacı olan Nietzsche bu kitabında kendini ve kitaplarını övmek konusunda epey ustalaşmış. Normal durumda kendine övgü olan metinler, kitaplar ve insanlar benim için rahatsız edici olsa da Nietzsche’ye yakıştırmamak ne mümkün. Özgünlüğüne ve özgürlüğüne hak edilmiş bir övgü. Kendini tanıksız bırakmayan ve başkaları ile karıştırılmasını istemeyen Nietzsche, bir aziz olmaktansa okunmayı isteyen bir satır olmayı tercih etmektedir. Amacının insanları “iyileştirmek” olmadığını belirttikten sonra yeni “putlar” dikmeye de niyeti olmadığını, gerçeklerin o denli değerinden, anlamından, hakikatinden yoksun bırakılmış olmasının ideal dünya yalanının uydurulmasına neden olduğunu ifade etmektedir. Yanılgının körlük değil korkaklık olduğunu düşünürken en sesiz sözcüklerin fırtınayı getirdiğine, güvercin adımları ile gelen düşüncelerin dünyayı yönlendirdiğini söylemektedir. Bugüne kadar yalnızca hakikatin yasaklandığını dolayısı ile yasaklanmış olana ulaşma çabasını takdir ederken, idrak eden insanın düşmanlarını sevmekle kalmaması dostlarından da nefret edebilmesi gerektiğini, her zaman öğrenci kalmanın öğretmeninin hakkını vermemiş olacağını belirtmektedir.
“Henüz kendinizi aramamıştınız, bu sırada beni buldunuz. Böyle yapar tüm müminler, bu yüzden değersizdir tüm inanışlar” derken inancın bir arayış faaliyeti olduğunu, hazır plan ve programların inancı ve inananları değersiz kılacağını ifade etmiştir. Akıl sağlığını kaybedecek derecede ki kaybetmek değildir belki de, insan, toplum ve dünya meseleleri ile ilgileniyor oluşu kimi zaman kitaplardan ve insanlardan tamamen soğumasına neden olsa da Zerdüşt’te belirtiği üzere her şeye rağmen yine de insanların arasına dönmeyi arzuladığı görülmektedir. Kendisine uzun süre sinir hastası muamelesi yapan doktoruna kendisinin sinir hastası olduğunu ifade ettirecek kadar delilikte usta. “Hayır! Sizin sinirlerinizde sorun yok, benim sinirim bozuk yalnızca.” Aynı durumu Çehov’un Altıncı Koğuşu’nda da görmek mümkün. İnsanların delirdiğini zannederiz oysaki toplum, ülke, dünya delirmiştir lakin buna tahammül edemeyenler deli ya da hasta zannedilir çoğu zaman. Gerçeğin sahte, yapayın doğal, ikiyüzlülüğün samimiyet olarak yaşandığı zamanlarda bir ters yüz ediliştir aslında dünya. Neyse ki böyle zamanlarda Nietzsche gibi bize çıkış yolunu, kapısını gösteren üst’adlar var da dört duvar arasında sıkışmaktan, sıkılmaktan kurtarıyorlar bizi.
Birkaç alıntı…
“yaşama gücünün artışı ile birlikte görme gücü de artmıştır…”
“kişi en az kendi ebeveyniyle akrabadır…”
“suskun kalanlarda kalp inceliği ve kibarlık eksiktir daima, susmak bir itirazdır, sözünü yutmak karakteri bozar, mideyi bile mahveder…”
“düşmanlık düşmanlıkla sona ermez, dostluktur düşmanlığı sona erdiren… ”
“zayıflıktan doğan hıncın en çok zayıflara zararı vardır…”
“kendime karşı aşırı bir samimiyet benim varoluş koşulum, insancıllığım sürekli bir kendini aşmadır, kendime geri dönme, temiz, hafif oyuncu bir havayı solumam gerek…”
“pek deli akıyorsun bana hazzın kaynağı! Ve sık sık boşaltıyorsun bardakları, yeniden doldurasın diye! Ve daha öğrenmeliyim, alçakgönüllü yaklaşmayı sana, pek deli akıyor yüreğim hala sana doğru…”
“soru olmayan sorular üzerinde hiç düşünmedim, kendimi israf etmedim…”
“Neden dolayı günahkar olmam gerektiği, tamamen kaçtı dikkatimden. Aynı şekilde bir vicdan azabının ne olduğuna dair güvenilir bir kıstas da yok elimde. Bir vicdan azabı bir tür “kötü bakış”tır. İsabetsiz bir şeye, isabetsiz olduğu için bir o kadar fazla itibar etmek…”
“hepimiz korkuyoruz hakikatten…”
“birçok şeyi görmemek, duymamak, yanına yaklaştırmamak ilk akıllılıktır…”
“salt savunma zorunluluğu kendini savunamayacak kadar zayıf düşürebilir insanı…”
“dikenleri olmak israftır, hatta iki kat lükstür, mümkünse dikenlere değil açık ellere sahip olmalı…”
“kitaplar ile haşır neşir olmuyorsa, düşünmüyordur…”
“kendinden destek alarak dik durmalı, ayaklarını yere cesurca basmalı kişi yoksa hiç sevemez…”
“Belki herkesten daha iyi anlarım olta atmaktan? Hiçbir şey takılmazsa suç bende değildir. Balık yoktur ortalıkta… “
“iyi insanlar asla hakikati söylemezler, yanlış kıyılar, yanlış güvenli kuytular öğretti size iyiler, iyilerin yalanlarından doğdunuz ve saklandınız, her şey iyiler tarafından tepeden tırnağa yalana bulanmış, çarpıtılmıştır.
“iyiler yaratamazlar, her zaman sonun başlangıcıdır onlar, dünyaya çamur atanların verdiği zarar ne olursa olsun iyilerin verdiği zarar, en zararlı zarardır…”