12 yaşındaysanız ve hukuk eğitimi almaya başlıyorsanız hayat gerçekten çok zor. Yok yok bir çizgi film repliği değil bu. David Hume 12 yaşında hukuk eğitimi almaya başlıyor fakat felsefenin büyüsüne kapılıp hukuk eğitimini bırakıyor. Günümüz imkan ve şartlarında bile düşününce oldukça ütopik gelen bir durum. Locke’un ampirizmine, Berkeley’in idealizmine dayanan felsefesiyle başta Kant olmak üzere birçok filozofu etkileyen ve iktisat ile ilgili yazıları ile yakın dostu Adam Smith üzerinde etkili olan bir isim’miş David Hume. Kitabın tanıtım bölümündeki son söz aslında kitabın da içeriğini net bir biçimde ifade ediyor; “fikirlerin kökeninden özgür iradeye, nedensellik ilkesine dair şüphelerden mucizelere kadar en ünlü argümanlarını formüle ettiği ustalık dönemi eseri.”
Kitabı sakin kafa ve ses’siz ortamlarda okumakta fayda var zira metinlerin kafa açıcı olduğu kadar kafa karıştırıcı yönleri de var. Bazen ne söylediğini anlamak için tekrar tekrar okumak durumunda kaldığım cümleler yanında günümüz meselelerine, aslında zamanı mekânı aşan insanlık meselelerine, ışık tutan öyle çok metin var ki bu sebepten satır satır okunmayı hak eden bir kitap. Ne kadarını anladım ne kadarını anlamadım bunu da pek anlamadım ama en azından anlamadığım çok şeyin olduğunu anladım ya bu bile başlı başına bir kazanç aslında. Genelde inancı özelde ise Hristiyanlığı, inandığını söyleyenlerden koruma amacı gereği üzerine fazlaca kafa yorup insanın anlama yetisinin kısıtlılığı üzerine epey argüman üreten David Hume, içinde yaşadığımız doğanın yerine hikayelerdeki mucizelere prim vererek aslında inandığımız şeylere ne kadar çok zarar verdiğimizi gözler önüne sermiş. Bu durumun da siyasetçi, dinci, bilimci ve her türlü kazanç peşinde koşanlar için iştah kabartıcı bir mesele olduğunun özellikle altını çizmiş. Kimi kibirden kimi çok çeşitli siyasal, sosyal, toplumsal ve ekonomik kazançtan kendi yalanlarına bile inanan çok sayıda sahte kahramanın nasıl olur da çok sayıda takipçisi, destekçisi, müridi olur anlamak için “insanın anlama yetisini” anlamak lazım orası kesin. Hoş günümüz bilim ve teknoloji üreten insanların, şirketlerin her bireyin anlama ve kavrama yetisine, seviyesine odaklandığı da kesin. İnsan hacklenmek istemiyorsa anlama ve kavrama yetkilerini başka insanlara ve teknolojiye devretme konusunda bin kere düşünmeli. İnsani yetilerini ve yeteneklerini kaybeden insanın özgür iradesini kullanabilme kapasitesi de giderek azalıyor. Dünya ve insanlar hakkında bilgimiz arttıkça cehaletimizin daha fazla artıyor oluşu ilginç bir paradoks, bilgi(sayar) dünyası cehaletimizi gizleyen, arttıran hatta kutsayan bir agora/forum haline geldikçe sosyal meydandaki (medya) tüm buluşmalar da cahillerin/cahilliğimizin kapışma sahnesine dönüşüyor ki bu dünya düzeninin kurucuları ve koruyucuları da epey gülüyordur ağlanacak halimize… Lakin pek de ses etmiyorlar hatta kimi zaman teşvik de ediyorlar ki pazar’yeri karışmasın.
ALTI ÇİZİLİ SATIRLARDAN…
Kalbimizdeki hisler, tutkularımızdaki galeyan, duygularımızdaki ateşlilik felsefenin ulaştığı tüm sonuçları yok eder ve büyük filozofu resmen avamdan birine dönüştürür.
Büyük bir filozofun incelikli muhakemelerinde yanlış yapması kolaydır.
Salt bir filozof genellikle dünyada çok az kabul görür, zira topluma yararlı ya da zevkli hiçbir katkıda bulunmadığı varsayılan bir kişiliktir, insanlarla iletişimden uzak yaşar ve onların idrak edebileceklerinden bir o kadar uzak ilkeler ve mefhumlarla ilgilenir.
İnsan akıl sahibi bir varlıktır ve bu haliyle gıdasını ve rızkını bilimden alır.
Bilime tutkuyla bağlanın, diyor doğa, ama biliminiz insani olsun ve bu şekilde eylemle, toplumla doğrudan bağ kurabilsin.
En tatlı ve zararsız yaşam yolu bilim ve bilginin sokaklarından geçer ve bu yoldaki engellerden herhangi birini kaldırabilen ya da yeni ufuklar açabilen herkes insanlığa hayrı dokunmuş biri olarak baş tacı edilmelidir.
Doğa her zaman haklarına sahip çıkacak ve sonunda her türlü soyut muhakemeye üstün gelecektir.
Zihin belirli bir olayın gerçekleşmesini ister ve derhal başka bir olay, hiç bilmediğimiz ve amaçlanandan tamamen farklı bir olay orta çıkar. Bu olay da başka ve bir o kadar bilinmeyen bir olay doğurur ve en sonunda uzun bir silsileyle, istenen olay ortaya çıkar.
Zihinsel görümüz ya da fikirleri kavrayışımız Yaratanımızın bize gönderdiği bir vahiyden başka bir şey değildir. Fikri yaratan istenç değildir, fikri zihin için keşfeden ve bize sunan evrensel Yaratıcıdır.
Tek bildiğimiz her (iki) durumda cahil olduğumuz.
İnsan bedeni güçlü ve karmaşık bir makinedir. İnsan bedeninde hiçbir şekilde idrak edemeyeceğimiz birçok gizli güç pusuda yatmaktadır.
İnsanların karşılıklı bağımlılıkları tüm toplumlarda o kadar fazladır ki, kendi içinde tamamen eksiksiz olan ya da başkalarının eylemlerine atıfta bulunmadan icra edilen bir insan eylemi neredeyse yoktur.
İnsanlar sonucu ne olursa olsun cahilliklerinden ve gelişigüzel gerçekleştirdikleri eylemlerden ötürü suçlanamazlar. Neden?
Evrende hiçbir yerde olumsallık yoktur, rastlantı yoktur, özgülük de yoktur.
Bilge bir adam inancını delillerle orantılar.
Her mucize doğa yasalarının ihlalidir. Mucizelerden doğan şaşkınlık ve hayret hissi makul bir duygu olup, kaynağı olan olaylara inanç duyulması yönünde mantıklı bir eğilim sağlar.
Dinci bir dini bir coşkuya kapılıp gerçeklikten yoksun şeyler tahayyül eden biri olabilir. Anlattıklarının yalan olduğunu bilse bile sırf kutsal bir davanın selameti adına dünyadaki en halis niyetlerle söylediklerinin arkasında durabilir. Hatta böyle bir hezeyanın var olmadığı durumda bile böyle güçlü bir ayartının harekete geçirdiği kibir başka koşullarda insanlığın geri kalanını etkilediğinden çok daha güçlü bir şekilde onu etkiler. İnsanların safdilliğini gören dinci daha da bol keseden savurur, o savurdukça onlar daha da kolay inanır hale gelir.
Belagat en yüksek perdesine ulaştığında akla ve tefekküre çok az yer bırakır, fakat sadece hayal alemine ya da duygulara hitap etmek istekli dinleyicileri esir alır ve anlama yetilerini geri plana iter. Neyse ki bu yüksek perdeye nadiren ulaşılır.
Bütün ulusların ilk tarihlerini incelediğimizde kendimizi yeni bir dünyaya yollanmış hissederiz.
Aptallar yalanı, dolanı yaymakta çok çalışkandırlar. Bilge ve eğitimli kimseler ise bu yalanların açıkça çürütülmesini sağlayacak tikel olgularla ilgilenmeden, genellikle saçmalığını alay konusu yapmakla yetinirler. Dolayısı ile düzenbaz adam en seçkin ve unvanlı kişiler arasında bile taraftar toplamaya başlar.
Bir desiseyi cahil bir halkın arasında yaymaya başlamanın getirisi o kadar fazladır ki…
Var olan her şey var olmayabilir de… 🙂