
Geçmişte ve günümüzde var olan toplum ilişkilerini düşündüğümüzde en çok karşımıza çıkan teknolojinin gelişimi ve bununla beraber hayatımızı ne derece değiştirdiğidir.
Bilgi, günümüzde belirli teknoloji kanallarıyla akışkan hale gelmiştir. Bilgiye kolay ulaşım, eskiden çaba harcanarak süreç içinde ulaşılan bilgiye göre insanları daha az yormuş olsa da insan psikolojisi ve ahlakı üzerinde kalıcı deformasyonlar oluşturmuştur.
Herhangi bir bilgiye bu kadar kolay ve hızlı ulaşım anlık yaşamaya neden olmuş, süreç içeren tasarım ve planların önüne geçmiştir. İnsanlar artık daha fazla zaman alan şeylere ilgilerini kaybetmeye başlamıştır. Bunu fast food kültürünün yayılma hızından da anlayabiliriz. Mesafe kavramının ortadan kalkması ve anlık gelişen olayların ve ifade özgürlüğünün bu denli fazla olması insanları hayatta sabırsız bireylere dönüştürmüştür. Aynı zamanda bir şeyleri kaçırma korkusu insanları bir zamandan sonra zamanı kontrol etme dürtüleriyle baş başa bırakmıştır. Bu yüzden insanı daha fazla zaman gerektiren işlerde örneğin tasarım, yaratıcılık, planlama gibi alanlarda yozlaştırmıştır.
Eski çağlardan günümüze kadar bir şekilde insan gözetilmeye ihtiyaç duymuştur. Bu daha çok inanç ve din çerçevesinde olmuştur. İnsanın kendinden çok üstün, yüce bir varlığın onu gözetlediğini, insanın buna göre hareket etmesi gerektiğine dair inançların varlığı gözetilme ihtiyacını açıklayabilir. Hatta tek tanrılı dinlerde tanrı haricinde sağ ve sol omuzlarda olan meleklerin insan davranışlarını gözetip not etmesi şeklinde bir başka inanç da söz konusudur. Felsefe tarihinde tam da bu konuya benzer bir soru ortaya çıkmıştır. Erdemli olmak insanın doğal bir hali midir yoksa insan gözetildiği için mi erdemli olur? İnsan ve inanç konusu çok geniş bir çerçevedir. Fakat neden insan gözetilmek istemiş ve buna ihtiyaç duymuştur?
İnançsal gözetim konusu haricinde başka bir gözetimin varlığı da dikkati çekmektedir. İnsan yerleşik hayata geçtikten sonra yavaş yavaş toplum düzeni oluşturulmaya başlanmış ve yönetim merkezleri toplumun güven ve huzurunu sağlamak ifadeleriyle toplumu gözetmeye ve kontrol etmeye çalışmıştır. Teknolojinin insan hayatına günümüzdeki kadar müdahil olmasıyla birlikte gözetim ve kontrol çok fazla boyut atlamıştır. Günümüzde kanun ve kuralların doğru yürütülebilmesi ve toplumun huzurunu sağlamak bahanesiyle caddelerde, sokaklarda var olan güvenlik kameraları, mobese, CCTV sistemleri aracılığıyla insanlar izlenmekte ve kontrol edilmektedir. İnsanlar herhangi birinin kamerasında görülme ihtimaline çok fazla karşı çıkarken 7/24 onları kaydeden CCTV’lere göz yummak durumundadır. Ayrıca insanlar telefon, gps, internet, para transfer teknolojileri ve çeşitli web tabanlı uygulamalar (Google Street View vb.) ile izlenmekte olduklarını unutmaktadır. Unutmaktan kasıt az çok farkında olsalar da, sorgulamayıp akışına bırakmakta oldukları ve göz ardı etmeleridir. Ara ara sorgulayınca insan kendini Truman Show’da hissedebilir ya da George Orwell’in ünlü romanı 1984’te sıkça rastlanılan “Büyük birader seni izliyor” repliğini anımsayabilir. Kitabı okuyanlar bilir fakat Büyük Birader’den kasıt bir kişi değil, birçok mekanizmadan oluşan kontrol sistemidir.İç içe geçmiş kontrol ve izleme dürtüsü çevreyi ve yine aynı sistemde bulunan kendini var etmektedir.
Şeffaflık Toplumu kitabında bu kontrol mekanizması Jeremy Bentham’ın tasarladığı hapishane modeli olan “panoptikon“a benzetilmektedir. Tasarım amacı gözetilme hissinin mahkumlarda rahatsızlık hissi oluşturup davranışlarında olumlu değişiklik göstereceği şeklindeydi. Burada mahkumların engelleyemediği ve onlar için ceza niteliği taşıyan şey tüm saydamlıkla gözetilmekti. Fakat günümüzde özellikle sosyal medya platformlarında insanların gözetilmek ve izlenmek için çok fazla çaba sarf ettiği görülmektedir. Neden Bentham’ın tasarladığı gözetilme ile dijital dünyadaki gözetilme farklı yankılar oluşturmuştur? Çünkü Bentham gözetilmeyi davranışları kısıtlayan bir ceza olarak görürken sosyal medya gözetilmeyi ilgi ve beğeni merkezi olarak sunar.
Ev camlarının ardındaki perdelerini sıkıca kapayıp ellerindeki camların ardından tüm dünyayı izlemeye başlarlar. Ve diğerleri de izleyebilsin diye kendi kişisel mahremlerini sergilerler. Özel hayatlarını gerçek hayattaki yakın mesafelerden saklayıp mesafenin anlamını yitirdiği bir dünyada kendilerini teşhir ederler. Bu çok tezat gelmez mi o zaman? Yüz yüze iletişim kurmadan aynı ortamlarda bulunduklarını iddia ederek kendilerini “ifade özgürlüğü” adı altında görüntüleyip hızlıca iletişim kurmaya odaklılardır.
“Dijital insan” kendini teşhir edip beğeni topladıkça var olduğunu hisseder. Çünkü dijital dünyada var olabilmek için görünmek gerekir. Kendini sergileyerek ortaya koyar ve dijital dünyada oluşmuş pazarda kendi oluşturduğu dijital kimlik için fiyat biçilmesini bekler. Gerçek dünyada fiyatın biçilmesi para aracılığıyla olsa da dijital dünyada fiyat biçimi beğeni ile sağlanır. Yani kişi beğenisi ne kadar fazla ise o kadar değerli olduğu yanılgısına düşer. Ki bazen diğerlerinin beğeneceği karakteri oynayarak kendi benliğinden uzaklaşır.
Şuan gerçek dünyadan çok farklı kabul görme kuralları içeren dijital dünya, zamansal birçok değişikliğe uğramıştır. Örneğin internet teknolojisinin ilk zamanlarında insanlar kendilerine rumuz belirleyerek iletişim kurmaktaydı. Ya da Instagram ilk piyasaya sürüldüğü dönemlerde fotoğrafçıların sanat fotoğrafçılığı doğrultusundaki eserlerini paylaşmak için kullanılan bir uygulamaydı. Fakat sonradan ülkelerde ekonomik durumun iyileşmesi ile birlikte insanlar daha çok dijital dünyaya entegre olmaya başladı, daha fazla insan söz sahibi olmaya başladı. Bu şekilde dijital dünyanın da özellikleri değişmiş oldu. Uygulama geliştiriciler kendi uygulamalarına dahil olabilme kuralını ne kadar fazla bilgi ise o kadar iyi formatıyla insanlara empoze etti. Günümüzde uygulamalar tüm kişisel soruları kullanıcısına yöneltebiliyor: Ne zaman doğdun? Nerede okudun? Bugün neler yaptın? Hayatının en önemli anı neydi? gibi sorular özellikle gizlilik sözleşmesi anlamında cezaları olan Facebook uygulamasında olağan sorulardır. İnstagram, Facebook, Whatsapp’a yapılan güncellemelerle “story” bölümün eklenmesi daha hızlı ve anlık bilgi sağlama yollarından biridir. Yine Youtube’da “vlog” adı verilen türlerle insanların kendi yaşamını videoya alması kapsamlı ve kolay bilgi etme yollarındandır. “Tbt” eski resimlerin ortaya çıkmasını, “Stalk” bir insanı derinlemesine gözetmeyi ifade eden dijital dünya kavramlarındandır. Tüm bunlara ek olarak çeşitli forumlarda “itiraf köşesi” başlığı altında insanlar itiraflarda bulunmaktadır. (…) Bu örnekler gibi çok daha fazla konseptler sunurak dijital dünya bilgilerin bu kadar kolay ve açık şekilde ulaşımını sağlar ve mahremiyet kavramının yozlaşmasına ve yitirilmesine neden olur.
Kendini pazarlama, sömürülmeye bir davettir. Bilgilerin bu denli hızlı ve kolay ulaşılabilirliği çevre tarafından kişinin hedef olmasını oldukça kolaylaştırır. Ne kadar tehlikeli olsa da insan dijitalleşmeyi ister ve kendini bu dünyanın içine kendi elleriyle koyar. Çünkü gözetilmek beğeni arzusu için olsa da bu ortam ona gözetildiği kadar kendi merak arzusunu giderebileceği gözetme yetkisi de verir. Gözetmek ve gözetilmeyi bilmek konusuna örnek olarak, popüler sosyal uygulamalarda olan “Story” özelliğinin günlük veri akımını sağlaması dışında bir başka dikkat çekici özelliği yüklenen verinin kimler tarafından görüldüğünü kullanıcıya açık olarak göstermesi verilebilir. Dijital insan dolaylı olarak gözetildiğini bilir fakat örneklenen de olan özelliğin dikkat çekmesinin nedeni bunu gayet açık şekilde göstermesidir.
Panoptikon kavramı azınlığın çoğunluğu rızaları dışında gözetmesi olarak tanımlanabilir. Ve rıza dışında olan gözetim bu yüzden insanlar için rahatsızlık hissi oluşturur. Fakat günümüzde var olan sosyal medya platformlarına insanlar kendi rızasıyla dahil olmaktadır. Bu hem gözetim amacının beğeni olmasından hem de dijital dünyaya entegre olmamış insanların entegre olanlar tarafından görülmemeye ve bir anlamda dışlanmaya maruz kalmalarından olabilir. Kendi rızası ile gözetilme, panoptikon kavramını aşarak “süper panoptikon” kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Süper panoptikonda insanların çeşitli ihtiyaçlarına göre tasarlanmış araçlarla sağlanan kolaylık ve cazibeler insanları gönüllü olarak dahil olmaya iter.
Bauman’a göre süper panoptikon bireyi dünya vatandaşı olup olmadığı yönünde elekten geçirip serbest dolaşım konusunda önünü açar ve nereye giderse gitsin orayı kendi evi gibi hissetmesini sağlar. Çünkü süper panoptikon küresel olanı el üstünde tutarken yerel olanı göz ardı eden ayrıştırma ve dışlama aracıdır. Super panoptikon kavramının küreselleşme ile çok bağlantılı olduğu görülmektedir. Bahsi geçmiş olan aynılaşma, pürüzsüzlük kavramlarının örneklerini bugünkü dünyada çokça görülmektedir. Gerçekte farklı mekanlarda da olsa dijital dünyada aynı ortamda birleşebilen işini ve reklamını iyi yapan organizatörler tüm dünyanın sürü psikolojisiyle aynılaşmasına neden olmaktadır. Buna örnek olarak moda, iyi pazarlanan yemek kültürleri verilebilir. Farklı lokasyonlar ve farklı kültürlerde küresel alanda reklamı en iyi yapılan ve pazarlanan ürünler görülmektedir.
Dijital dünyada “Big Data” olarak adlandırılan sistemde birçok verinin veri tabanlarına kaydedilmesi çok hızlı ve sistemli olmaktadır. Olumlu olanın göstergesi ve kabul edilebilirliği daha hızlı olduğundan olumsuzluklara yer verilmez. Çünkü olumsuzluk peşinde gerekçe ve yorum barındırır. Yorumlar belirsizlikler içerebildiğinden şeffaflıktan oldukça uzaktır. O yüzden Şeffaf Toplum yapısında olumsuzluklar yok sayılmaktadır. Fakat gerçek dünyada öyle midir? Hayır.
Artı ve eksi yönler hep vardır. Önemli olan bunların belirli bir dengede tutulması gerektiğidir. Aristoteles’in denge ile ilgili bahsettiği “Ölçülülük Erdemi”nde insanlar uç kısımların aşırığından kaçınmalı ve dengede olmalıdır. Yine Hegel’in diyalektiğinde bahsedilen zıtlıkların birliğidir. Yani iki tezat tarafın birbirini var ettiği ve biri olmadan diğerinin çok da öneminin kalmayacağı savunulur. Zıtlıklar hayatta harekete neden olurken tek bir olgunun varlığı hızlı olmak adına da olsa hareketsizlik ve hiçliğe neden olur.
Şeffaflık Toplumu kitabında bahsedilen “şeffaflık” nesneyi tüm sırlarından arındırmak, tüm çıklaklığıyla açık ve ulaşılabilir hale getirmek ile onun üzerinde kurgulanacak olan fantazi ve duygu tasarımını tamamen yok etmiş olur. Merak duygusu ne kadar uzun sürerse ve haz ne kadar ertelenebilirse hazzın büyüklüğü o kadar artar. Fakat şeffaflık merak duygusunu hemen gidermeye yöneliktir. Erişilmez ve gizli olan merak uyandırarak kurguyu tetikler ve hazzı hissetmeye neden olur. Gerçek haz hissedilebilendir, görüntülenen değil. Erişilmesi zor görülen bir şeye erişene kadar yaşanan o duygu çümbüşü ve eriştikten sonraki boşluk hissi görüntülenen haz ile hissedilen haz arasındaki farkı anlatabilir.
Her şeyin hep olumlu şekilde algılanmaya çalışılması sorgulandığında sadece aldatmacadır. İnsan kendi içinde bilinmeyenler ile dolu bir canlıdır. Bilinçte var olanlardan çok daha fazla bilinçaltında var olanlar, ego tarafından gösterilen davranışlar kadar idde gizlenmiş çok çeşitli arzular ve fantaziler barındırmaktadır insan. Fakat somut olan gerçek dünya içinde oluşmuş sanal olan dijital dünya insanın derinliklerini bu denli yüzeyselleştirebilmiştir.
Sözün özü insanların birbirleriyle ilişkilerinin her türlüsü bir çeşit ötekileştirmeyi de beraberinde getirir. Böyle bir ayrımdan kurtulmak pek de mümkün görünmemektedir. Fakat farklılıkların küreselleşme ile her geçen gün hızla ortadan kaldırıldığı zamanda şeffaflık söylemiyle her şey ötekisizleştirilmekte yani aynılaştırılmaktadır. Gelecekte daha sanal bir dünyada yaşayacağımız düşünüldüğünde insan olmaktan oldukça uzak birer robota dönüşmeyeceğimiz ne malumdur.
Esra Küçükkaya
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.