Dünyanın farklı coğrafyalarında, birbirinden farklı karakterdeki insanların yürüyüşleri üzerinden dünya yürüyüşümüze dair ne çok hikaye biriktirmiş Frederic Gros. Nietzsche, Rimbaud, Rosseau, Thoreau gibi birbirinden değerli isimler yanında hacılar, aylaklar, seyyahlar, münzeviler, mülteciler gibi yürümenin keyifli ya da zorunlu olduğu hallerin de insan üzerindeki etkilerini incelediği bu kitapta yürümenin yer’yüzü ile sağlam bir bağ kurmanın yolu olduğunu bizlere gösteriyor.
Gros kitapta yer verdiği kişi ve olayları analiz ederken, yorumlarken hem dışta hem içte benzer yürüyüşleri yaptığını da bizlere kanıtlıyor. Anlamak için yaşamak lazım ilkesinden hareketle yürüdüğü yolları geçmişteki izler ile bütünleştiriyor. Kim bilir belki de böyle huzura kavuşmuştu ruhu, kendine eskilerden dostlar, şahitler bularak. Mekanı paylaşamasa da zamanını aşan ruhlara dost olarak.
Yürümenin iki mesafe arasında gidip gelmek olmadığının altını çizen ve yürümenin yaratıcı bir eylem olduğunu ifade eden Gros, hızımızın dünyayı doğru anlama ve algılama üzerindeki etkisini de sayısız örnekle irdelenmiş. Kitabın arka kapağındaki cümleler kitabın ne kadar değerli olduğunu anlatmaya yeter.
“Yürüyen insan kendi üzerine çöken kaygı, haset ve korku yumaklarını çözer, varlığını yeryüzünün ebediyen yeni olan kalbine düğümler. Yürüyoruz, işte bu düğümü atmak için…”
Altı Çizili Satırlardan…
Yürümek spor değildir. Spor skor tutmaktır. Hangi sıralamadasın? Zamanlaman ne? Sonuç ne?
Para ruhları boşaltmak, tıp ise yapay bedenler inşa etmek için istila eder sporu.
Bir kez ayakları üstünde dikildi mi, olduğu yerde kalamaz insan.
Dünyanın kapısını bir kez çaldınız mı, sizi hiçbir şey tutamaz.
Kişinin tecrübe edeceği şey nihayetinde kendidir.
Bak oraya varamayacaklarından korktukları için bu kadar hızlı yürümek istiyorlar. Yürürken kendine güvenin ve cesaretin göstergesi yavaşlıktır.
Okuyacak hiçbir şey yok, konuşacak kimse yok, kazanacak bir şey yok.
Nereye gidersek gidelim, hoş’çakal burası…
Yürüyüşten hakkı ile keyif alabilmek için yalnız olmak gerekir. Robert Louis Stevenson
Aslında bizi yalnızlığa sürükleyen çoğunlukla başkasıyla karşılaşmaktır. Sohbet kendinden ve farklılıklarından bahsetmeye götürür kişiyi. Ve bu başkası bizi, tarihimi ve kimliğimiz içindeki, bencil ve yalanlar söyleyen özümüze taşır yavaş yavaş. Sanki hep öyleymişiz gibi…
Dünyaya sahip olunca kim yalnız hissedebilir ki kendini. Görmek egemen olmak, bakmak sahip olmak demektir. Gördüğüm görebildiğim her şey bana aittir. Yalnız değilim dünya bana ait, benim için ve benimle var.
Sessizlik ekseriyetle, karşılaştığım insanlardan daha fazla şey öğretiyor bana. Henry David Thoreau
“İçimde direnen şey ne? Ağaçlar gibi kök salmış, uzaktan hışırtılar çıkardığını işittiğim hayvanlar kadar huzursuz kim var benim içimde? Kendimde doğal olan ne bulacağım? Kitaplarda değil, sadece yalnız başına yürüyerek bulacağım şey ne? Rousseau
Doğal insan içgüdüsel olarak kendini sever ama asla kendini yeğlemez. Sadece toplum içinde öğrenilir kendini yeğlemek. İnsan kendini sevmeyi yeniden öğrenebilmek için uzun mu uzun bir yol tepmelidir.
Bütün aptal tutkuları defettikten, tekinsiz yollar boyuna maskelerinden kurtulduktan sonra nihayet yalnız kalan Rousseau da içinde saf, şeffaf ve sonsuz bir merhametin filizlendiğini hisseder. Ötekine karşı hiçbir şey beslemezsiniz artık, ne düşmanca bir saldırganlık ne de öve öve bitirilemeyen bir kardeşlik. Yalnızca öteki gözyaşlarına boğulduğunda renk veren tarafsız bir hazır bulunma haliniz vardır.
Yüreğinizi daha iyi dinleyebilmek için kaybolmak, içinizde pır pır eden ilk insanı duyumsamak. Nihayetinde kendinize tapmaz, sadece seversiniz kendinizi. Başkaları ile de daha barışık olursunuz; kimseden iğrenmezsiniz artık, onlara canıgönülden merhamet duyarsınız.
“O hayalperest çocuk, dünyevi zevklerle mest olmuş o genç adam, gerçekten ben miydim”
Çünkü artık “biri” olmak gerekmez, kendini akıntıya yahut inatçı varoluş dereceğine bırakabilir.
Her şey elinizden kayıp gitmiş diğer yandan başka çok şey bahşedilmiştir.
Haberlerden vazgeçmenin bir yolunu bulmamız gerek.
Ebedi çocuk hiç bu kadar güzel bir şey görmemiş olandır, çünkü karşılaştırma yapmaz.
Kimliklerimizi, yüzlerimizi ve maskelerimizi de geride bırakırız… Bir rolünüz, mevkiiniz hatta kişiliğiniz bile yoktur artık…
Aydınlanma bir yükselme anıdır, bir anda parlayan ateş, tutuşan zaman gibidir. Sonsuzluk duygusu ansızın varlıklar arasında titreşim olur. Sonsuzluk kıvılcım gibidir.