Dilimize pelesenk olmuş isimlerden biridir Machiavelli daha doğrusu Makyavelizm. Kazanmak için her şeyi mübah gören Makyavelist düşünce. Oysaki sadece Prens’i okuduğumuzda bile ne kadar zor ve çetin mücadeleler içinden geçtiğini, zor zamanlarda hem de çok genç yaşlarda devletler arasında mekik dokuyan bir ismi az çok tanımaya başlıyoruz. Kendi zamanında hem saygı hem korku duyulan bir isim olmuş ve hayatının bir kısmını ya hapiste ya sürgünde/inzivada geçirmiş. Kitabın giriş kısmında yazar ve kitap ile ilgili bilgiler verildiği bölümde Machiavelli’nin ne kadar farklı tanınıyor olduğu işlenmiş. Kimine göre pagan anlayışı savunan Prens kimine göre Hristiyan ahlakını savunuyor ve siyasetteki yozluklara işaret ediyor. Kimi Prens’i düşkün insan doğası üzerine yazılmış umutsuzluk ve kaygı ürünü bir kitap olarak görürken kimi de siyasete gerçekçi bir tutumla yaklaşan keskin bir gözlemcinin eseri olarak bakıyor. Bunlar dışında bilimsel bir eser olduğunu hatta bir yergi eseri olduğunu düşünen de var. Denetimsiz iktidarın yol açacağı sorunları gösteren bir kitap olarak değerlendiriliyor. Kimileri Machiavelli’yi cumhuriyetin ve özgürlüğün savunucusu olarak görürken Prens’i de zorbalığa direnme kitabı olarak ele alıyor kimileri de totaliter rejimlerin el kitabı olduğunu ileri sürüyor. Hatta Bertrand Russel Prens’i “gangsterlerin kitabı” olarak nitelendirmiş. Çok farklı yorumlara rağmen Hume, Rousseau ve Montesquieu gibi düşünürler, Machiavelli’yi siyasal zorbalığın doğasını açığa vuran bir düşünür olarak görmüşler. Rousseau Toplum Sözleşmesi’nde Prens’i “cumhuriyetçilerin kitabı”, Machiavelli’yi de “dürüst bir insan, iyi bir yurttaş” olarak nitelendirmiş, onun “krallara öğüt verir gibi görünüp halklara büyük öğütler” verdiğini belirtmiştir. Machiavelli 21 Haziran’da 1527’de ölmüş ve Prens ise ölümünden 4 yıl sonra 1531’de yayınlanabilmiş. Eserlerinin 1559’da “Yasak Kitaplar Dizini”ne konulması da Rousseau’yu haklı çıkaran bir durum olarak dikkat çekiyor. Zorluklarla ve deneyimlerle yoğrulan bir yaşamın ürünü olan Prens günümüz toplumlarına ve devletlerine de çokça ders veriyor. Özellikle devlet, yönetim, siyaset, toplum ile ilgili meselelerle işi olan ya da ilgi duyanlar için okunması gereken kitaplar listesine alınmalıdır.
Kitaptan alıntılar…
Bütün devletlerin temelini iyi yasalar ve iyi ordular oluşturur, iyi orduların olmadığı yerde iyi yasalar da olmaz…
Devletlerin amaçları ve araçları kendine özgüdür, bu yüzden meşruluğu da kendine özgüdür ve bir dış gücün onayını gerektirmez. Dolayısı ile devlet bağımsız olduğu gibi özektir de. O ne dindir, ne ahlak, ne de bilim…
Nasıl manzara resmi yapanlar, dağların ve yüksek yerlerin yapısını gözlemlemek için ovada alçak konumda duruyor ve alçak yerlerin yapısını gözlemlemek için dağların tepesine çıkıyorlarsa, aynı şekilde halkların yapısını iyi tanımak için prens olmak, prenslerin yapısını iyi tanımak için de halktan birisi olmak gerekir.
İnsanlar durumlarının daha iyiye gideceğine inanarak seve seve efendi değiştirirler ve bu inanç efendilerine karşı silaha sarılmalarına yol açar.
Başlangıçta hastalığı (verem gibi) iyileştirmek kolay ama teşhis etmek zordur, zaman geçtikçe başlangıçta teşhis ve tedavi edilmediği için hastalığı teşhis etmek kolaylaşır ama iyileştirmek zorlaşır. Sorunlar önceden görüldüğünde çareleri kolayca bulunur ama kapıya dayanmaları beklenirse hastalık artık iyileştirilemez hale geldiği için ilaç çok geç kalmış olur.
Kişi savaştan kaçınmak için asla bir karışıklığın sürmesine izin vermemelidir çünkü savaştan kaçamazsın, kendi zararına ertelersin.
Siyasetten anlasalar kilisenin bu kadar güç kazanmasına izin vermezlerdi.
Başkasının güçlenmesinin nedeni olan kişi kendi yıkımına yol açar.
Türk’ün devletini ele geçirmek zordur ama bir kez ele geçirdikten sonra elde tutmak kolaydır.
İnsanlar ya korkudan ya nefretten ötürü başkalarına zarar verir.
Ver her kim yeni iyiliklerin büyük kişilere eski haksızlıkları unutturduğunu sanıyorsa kendini aldatıyor demektir.
Halkın arzusu soylularınkinden daha dürüsttür. Çünkü soylular daha uzak görüşlü, daha kurnaz oldukları için, her zaman kendilerini kurtaracak önlemleri alırlar, üstün geleceğini umdukları kişinin gözüne girmeye çalışırlar.
Bir prensin halkla dost olması gerekir, aksi takdirde kötü günlerinde çaresiz kalır.
İlletleri belirdiği anda teşhis edemeyen kişi gerçekten bilge değildir, bilgelik çok az kişiye verilmiştir.
Cömertlik kadar kendi kendini tüketen bir şey yoktur.
Bir prens sağlam temellere sahip olmalıdır, aksi takdirde yıkımı kaçınılmaz olur. Sahip olması gereken başlıca temeller iyi yasalar ve iyi ordulardır. İyi orduların olmadığı yerde iyi yasalar da olmaz.
Gönül yüceliği ve soyluluğu ile değil de para ile elde edilen dostluklar, satın alınan ama sahip olunmayan dostluklardır ve yeri geldiğinde onlardan yararlanmak olanaksızdır. Ve insanlar, kendini sevindiren birini mağdur etmeyi, korku uyandıran birisine oranla daha az önemserler; çünkü sevgiyi hatır bağı ayakta tutar, insanlar kötü oldukları için, kişisel çıkarlarının söz konusu olduğu her fırsatta, bu bağ kopar, oysa korku insanı hiç terk etmeyen bir ceza korkusuna dayanır.
Özellikle başkasının malından uzak durmalıdır çünkü insanlar babalarının ölümünü mal varlıklarının kaybından daha çabuk unuturlar.
İnsanlar o kadar safdildirler ve anın gereklerine öyle kolayca boyun eğerler ki, aldatan kişi, her zaman aldatılmaya hazır birisini bulacaktır.
İnsanlar genel olarak elleriyle değil, gözleriyle yargıda bulunurlar, çünkü herkes görür ama çok az kişi duyumsar. Ne gibi göründüğünü herkes görür ama ne olduğunu çok az kişi duyumsar.
Sıradan insanlar hep görünüşle ve bir işin sonucuyla tuzağa düşürülür ve dünyada yalnızca sıradan insanlar vardır, çoğunluğun dayanacakları bir yer varken de, azınlığa yer yoktur.
Hep barıştan ve sözüne bağlılıktan dem vurur oysa ki her ikisinin de en büyük düşmanıdır.
Yol alma tarzını zamanın niteliği ile örtüştüren kişi mutlu, benzeri biçimde yol alma tarzı zamanla uyuşmayan kişi ise mutsuz olur.”
Zaman ve koşullar değiştiğinde yol alma tarzını değiştirmeyen yıkılır.
Ve her şey başların güçsüzlüğünden kaynaklanıyor, çünkü bilenlere itaat edilmiyor. Ve şimdiye dek, yeteneği ve talihi sayesinde başkalarının boyun eğeceği kadar yükselen birisi olmadığı için herkes kendini bilgili sanıyor.
Tanrı özgür irademizi ve şanın bize düşen kısmını elimizden almamak için her şeyi yapmak istemez.