Byung-Chul Han, Metis yayınlarından çıkan “Şeffaflık Toplumu” adlı kitabının girişinde alıntı yaptığı ilk cümle ile ters köşeye yatırıyor zihnimizi. Peter Handke’nin “Başkalarının hakkımda bilmedikleri ile geçinirim ben” cümlesine nazaran bilindikçe geçinebileceğini düşünen bizler, bilinmek/tanınmak için ne de çok zorluyoruz kendimizi. Eğer az biraz teşnesi olmuşsanız yaşamın, dünyanın özellikle de sosyal medyanın sırıtan sanallıkta ya da/ve de samimiyetsizlikte geçinebilenleri ya da geçinebileceğini düşünenleri görmek zor değil. Hele ki interneti sosyal medya ile tanıyanlar için ne üzücü bir durum zira aynada bakabilecekleri bir geçmişleri yok. Dolayısı ile bilinmek ve tanınmak için verilen mücadele ile kişi kendi gerçekliğinden uzaklaşıp sosyal, toplumsal, nesnesel bir kaosun içine çekiliyor. Maddi, manevi, duygusal kazançlarımız ölçüsünde kendimizi avutabildiğimiz bu dünyada güvenilir bir yol ya da liman bulamayacağımızı eninde sonunda öğreniyoruz hepimiz. Şeffaflık adı altında gizlediğimiz, gizlemeye çalıştığımız çoğu şeyin sözlerimizden, fotoğraflarımızdan, paylaşımlarımızdan bir bir döküldüğünü fark edemiyoruz. Eksikliklerimizi fazlalık, zayıflıklarımızı güç, zaaflarımızı zafer, günahlarımızı sevap olarak gösterme çabasında bir bir eksiliyoruz kendimizden. Oysa ki kedimizi bulmak, kendimiz olabilmek için bir bir bilgimizi, anlayışımızı, kavrayışımızı, yeteneklerimizi geliştirmek gerekiyordu. Han, Şeffaflık Toplumu ile pazarlama dünyasının, pazarlama rüyasının foyalarını, boyalarını şirketler bazında değil bireyler bazında ele alarak şikayet edilen, ettiğimiz dünyanın aslında rüyamızın bir parçası olduğunu bize bizimle gösteriyor.
Kitaptan birkaç alıntı…
Siyaset kaçınılmaz olarak tıknefes olacak, kısa vadeli nitelik kazanacak ve sulanıp gevezeliğe dönüşecek…
Olgunlaşması zaman alan şeyler giderek daha az ilgi çeker…
Şeffaflık insanı camlaştırır. Şiddeti de buradadır. Sınırsız özgürlük ve iletişim topyekûn kontrol ve gözetime dönüşüyor. Sosyal medyada giderek toplumsallığı disiplin altına alan ve sömüren dijital panoptikonlara benziyor.
Şeffaflığın tehlikesi de ideolojikleşmededir. Totalize edilirse şiddete dönüşür.
Şeffaflık toplumu aynının cehennemidir.
Hizaya getirmenin yeni adı şeffaflık.
İnsan ruhu, görüldüğü kadarıyla, ötekinin bakışından uzak, kendi başına kalabileceği alanlara ihtiyaç duyar.
Sadece makineler şeffaftır. Hayatı hayat yapan kendiliğindenlik, olay doluluk ve özgürlük şeffaflığa izin vermez.
İnsan kendisi için bile şeffaf değildir.
Günümüz toplumunu sarmış olan şeffaflık tutkusu karşısında mesafe tutkusunu hayata geçirmeyi öğrenmemiz elzemdir.
Gerek düşünce gerek ilham boşluğa gerek duyar. Boşluğun olumsuzluğuna yer vermeyen toplum mutluluk içermeyen bir toplum olacaktır.
Olumsuzluk “tinin hayatı”nı besler. Olumsuz bir gerilim oluşturan kendindeki öteki, tini canlı tutar.
Tinin bu oyalanmasıdır “onu varlığa dönüştüren sihirli güç”
Kader şeffaf değildir.
Fotoğraf olmuş olana tanıklık eder. Bu nedenle genel havasında hüzün vardır.
Teşhircilik toplumunda her özne kendi reklam nesnesidir. Her şey sergi değeri ile ölçülür. Teşhircilik toplumu pornografik bir toplumdur.
Sergileme sömürmedir.
Dünyanın kendisi bir sergi salonu haline gelmişse ikamet etmek mümkün olmaktan çıkmıştır. İkamet etmek kökeninde “huzurlu olmak, huzura kavuşmak, huzur içinde kalmak” anlamına gelir.
Mesafesizlik yakınlık değildir. Yakınlığı yok eder daha ziyade. Yakınlık mekan açısından zengindir, mesafesizlik ise mekanı yok eder. Yakınlığa uzaklık nakşedilmiştir.
Kutsal olan şeffaf değildir.
“Her derin ruh bir maskeye ihtiyaç duyar, dahası derin bir ruhun etrafında sürekli olarak maske oluşur” Nietzsche
Derin bir ruh maskenin koruması altında gelişir. Bütünüyle öteki olan, kendisini aynı olandan koruyan bir maskenin ardında serpilir sadece.
Çıplaklık merhamet giysisinin yitirilişi anlamına gelir.
Et haline gelen beden yüce değil müstehcendir. ……. asıl kurbanı zarafettir… Kendini teşhir etme de zarafetin yok olmasına yol açar.
Müzik ancak “gözler kapandığında” ortaya çıkar.
Narsisizm kendine mesafenin yokluğunun ifadesidir. “Narsisist, tecrübe kazanma peşinde değildir, bir şeyi yaşamak ister, karşısına çıkan her şeyde kendini yaşamak ister…” Sennett
Tecrübe başkasıyla karşılaşmaktır. Yaşantıdaysa her insan her yerde kendisiyle karşılaşır.
Enformasyonun ve iletişimin artması kendi başına dünyaya aydınlık getirmez. Şeffaflık kahinliğe yol açmaz. Enformasyon yığını hakikat oluşturmaz. Ne kadar çok enformasyon serbest kalırsa dünya o kadar karmaşıklaşır.
Performans öznesi kendini sömürür. Sömüren aynı zamanda sömürülendir. Fail ve kurban burada birdir. Kendini sömürü- ötekili sömürüden daha verimlidir, çünkü özgürlük duygusu eşliğinde gerçekleşir.
Kendini ışıklandıran herkes kendini sömürüye teslim eder.
Günümüzde yerkürenin bütünü bir panaptikon durumuna doğru gelişme gösteriyor.