Bir kitapçının rafında karşılaştık kendileri ile. Voltaire’in herhangi bir kitabını okumamış hele ki bu kitabının ismini bile duymamış biri olarak öylece karşımda duruyordu işte. Tereddütsüz aldım ve yine bir başka dünyalara daldım. İnsanlık âleminin tarih boyunca hiç değişmediğine bir şahit daha lazım ise eğer Sadık veya Kader tam biçilmiş kaftan. Normal bir okuyucu için iki saat yeterli kitabı bitirebilmek adına. Kitabın başlarında hikâyenin nereye evrileceği merak konusu olsa da sonu çok da sürprizli değil aslında. Doğu’ya ve Batı’ya ait kadim dinlere, kavimlere atıf yapılmakla birlikte Yunan mitolojisine dair atıflarla zenginleşen kitap sonu itibari ile bir Hızır/Musa buluşması/yolculuğu kıvamında. Dinlere, devletlere, toplumlara ve insanlara dair öyle genel geçer meseleler ki aslında anlatılanlar derinlerimize işleyen şeyler aslında ne kadar da basitler. Ve de yeryüzünün tüm mekânları, zamanları ve insanları için de geçerli.
Kibir ve kıskançlık yeryüzünde ne büyük bozguncular. Her insanın az çok bunları hayatında barındırdığı ve ötekine karşı ne kadar tehlikeli olabileceği buna karşın insanın Sadık gibi olabilmesinin zorluğunun işlendiği kitapta Sadık her ne kadar vefalı ve cefakâr bir karakter olsa da buradaki mesele insanın aslına, doğruluğa, adalete, sevgiye, HAK’ka karşı olan sadakati aslında. Nitekim insanın düş, düşünce ve tutkularının itki sonucu ortaya çıktığı ve asıl kaynağın kendimiz olmadığını anladığımızda iyilik ve kötülüğünün işleyişi ve sonuçlarına dair yorum yapmanın ne kadar zor olduğu da ortaya çıkmakta. Sabırsız, anlayışsız ve ferasetten yoksun olan bizlerin olanı yorumlarken bile aciz kalışımız karşısında zamansız ve mekânsız buluşmaları ve zamanı ve mekânı aşan hesapları anlayıp kavramamız mümkün değil elbette ki. Kaçımız kitapta geçen köpek ısırsa bile beslemeye devam etmeli fikrini hayata geçirebilir ki şu üç günlük dünya hayatında. Hele ki doğruluğun, adaletin ancak bekleme odalarına kadar ilerleyebildiği buna karşın şüphenin en nezih semtler, sokaklar, odalar ve sofralarda hürmetle ağırlandığına siz de şahit olmuşsanız Sadık gibi. Kasıtlı ya da kasıtsız eksik, yarım, yanlış bilgilerin insanların, toplumların ve devletlerin hayatında ne denli önemli ve ağır sonuçları olabileceğine dair bu masalda özellikle dinin ve gücün kullanılarak nasıl da halkların körleştirildiği ve gönüllü körleştiği oldukça net bir biçimde işlenmiş. Gerçek mutluğu aramanın mı yoksa elde etmenin mi daha ağır bedelleri var onu tam kavrayamasam da masallar hep mutlu sonlarla mı biter acaba. Neyse yeterince spoiler verdim sanırım sonunu eksik bırakalım. Bugünü anlamak için okuyun desem kime ayıp kaçar bilemedim lakin ister bireysel ister kurumsal olarak bakalım ayıplarımızdan ayıklanmaya çalışsak iyi olacak sanırım. Bir doğu masalından çok öte bir insanlık hikâyesi aslında Sadık veya Kader. Masalsı bir gerçeklik ve gerçekçi bir masal, bi’ dünya masalı, bi’ insan masalı… Birbiri içine/içinden geçen bin’bir insan masalı lakin herkesin sınavı farklı…
bi’kaç alıntı…
“kraliçenin dişi köpeği ile kralın atının geçtiği bir ormanda gezenin vay haline! Pencereden bakmak ne kadar da tehlikeli! Bu hayatta mutlu olmak ne kadar da güç!”
“bir dost yüz rahibeye bedeldir…”
“her şeyde olduğu gibi davranmayı tercih ediyor dolayısı ile aslında aramadığı hakiki bir saygıya nail oluyordu…”
“Zerdüşt’ün dediği gibi insanın karşısına kötülük etme fırsatı günde yüz kez, iyilik etme fırsatı ise yılda bir kez çıkar…”
“hayata katlanacak cesareti kendinde bulmuştu… sürekli zevk zevk değildir…”
“çakıl taşları yumuşamaz, zehirli hayvanlar zehirlerini daima muhafaza eder…”
“doğmakta olan ve bastırılan bir tutku bir gün ortaya çıkar fakat tatmin edilen bir aşk gizlenebilir…”
“insan hayatı nedir ki? Ey erdem senden bana ne fayda geldi ki!”
“ne bir yüreğe ne bir ruha sahip insanlar tarafından kaleme alınan kitaplarda yürek ve ruh kelimelerinden geçilmiyor…”
“her şey kalpte biter…”
“rahipler müzik eşliğinde çok güzel dualar ettiler, devleti ise barbarların insafına bıraktılar…”
“kişi güzel bir kadın tarafından seviliyorsa bu dünyada daima yakayı kurtarır…”
“kötüler daima mutsuzdur, onlar dünya üzerinde bulunan az sayıdaki adil insanı sınamaya yararlar, iyiliğin doğmasına vesile olmayan kötülük yoktur…”
“tesadüf diye bir şey yoktur… her şey ya bir sınav ya ceza ya ödül ya da önemlidir…”