“Değerler anlatılmaz yaşanır” bu başlık Prof. Dr. Necati Cemaloğlu’nun, İdeal Haber, sitesinde bir yazının başlığı. Kendini bilen herkesin hemfikir olduğu konulardan biri aslında ve bu yazıya Linkedin’de bir paylaşım sonucu merak edip, google da aratarak ulaştım. Yazının içeriğinde değerlerin yaşatarak kalıcı olabileceğine dair farklı örnekler de olmakla birlikte özellikle üniversite, eğitim ve kopya ile ilgili bir bölüm var ki bence de hayati öneme sahip önce buradan başlayalım ve devam edelim.
Stanford üniversitesinde sınav anı ile ilgili bir bölüm var bu yazıda direk alıntı olarak alalım bu kısmı,
” Amerika’da Stanford Üniversitesi’nde sınavlarda gözetmen bulunmaz. Öğrencilerden birisi gelir, öğretim üyesinden kâğıtları ve soruları alır, arkadaşlarına dağıtır ve hep birlikte sınav olurlar. En son kalan öğrencileri kâğıtları toplar ve öğretim üyesinin odasına gidip kâğıtları ve diğer sınav dokümanlarını teslim eder. Bu öğrenciler mezun olduktan sonra yüksek ücretle ve saygın şirketlerde iş bulabilirler. Bu öğrenciler içerisinde kopya çeken olmaz mı? Zaman zaman kopya çekmeye teşebbüs eden öğrenciler olur. Diğer öğrenciler ona şöyle söyler: Hey sen… Kopya çekerek Stanford Üniversitesinin diplomasını almak için çaba sarf eden arkadaş. Bu dünyada seninle aynı diploma ile yaşamak istemiyorum. Sonuç, kopya çeken öğrenci üniversiteden atılır. Bizde bu işler nasıl mı olur? 40 öğrencinin başında 2 gözetmen bekler. Gözetmenler kopya çektirmemeye özen gösterirler. Bazen öğrenciler topluca kopya çeker ve öğretmen, mühendis, hemşire olurlar. Sonra ne mi olur? Kopya çekerek öğretmen olana kendi çocuğunu verip, onu eğitmesini, kopya çekerek mühendis olanın yaptığı binanın depremde yıkılmamasını bekler…”
Hocalık kariyerime başladığım günden beri hayal ettim ancak bir türlü bunu gerçekleştirebilme cesareti bulamadığım meselelerden biridir. Sebebi de şu ki derslerimde ve sınavlarımda kendi adıma bir denge ve tutarlığım olduğunu düşünüyorum (herkes aynı düşüncede olmayabilir şahsımla da ilgili) dolayısı ile adaleti zedeleme korkusu bunu yapmama engel. Çünkü bizim kültürde suçluyu affetme ya da görmezden gelme de bir erdem sayılıyor. Oysa ki çok sayıda masum insanın hakkını giriliyor. Bu konuda üniversite 1. sınıfa geldiği anda tüm arkadaşlara benzer konuşma yapıyorum ki sınavlarda kopya çeken arkadaşlarla ilgili uygulamaları bilsinler diye. Ama yine de tatmin edici sonuçlar elde etmek mümkün değil. Çünkü çoğu zaman toplum olarak kolay ve basit olanı seçiyor kendi sınırlarımızı keşfetmek ya da zorlamak üzerine yoğunlaşamıyoruz, bu durum öğrencilerin kendi kendini ziyan etmesi dışında ülkemizin beşeri sermayesinin bu kadar kolay heder edilmesi ile gerek toplumsak gerek ekonomik olarak ülkemiz için de büyük kayıp. Ve bunun alışkanlık haline gelmesi ve sürdürülmesi tüm iyi sistemlerin bile yozlaşmasına, kilitlenmesine neden oluyor. Belki hemen fark edilmesi zor ancak kaçınılmaz sonuç.
İnsanın hak etmediği şeyi talep etmesi (kendim en başta) ağırıma giden şeylerden biridir. Hele ki kişi bunu bildiği halde bunda ısrar ediyorsa. Mevcut sistemde elbette ciddi aksaklık ve hatalar var, işe alımlarda ya da yüksek lisans doktora süreçlerinde nitelikli olanı seçebilmek yerine eleme sistemi geçerli her zaman. Birey devlete, devlet vatandaşına, çalışanına güvenmiyor. Ki bu durumun ortaya çıkmasında çok da geçerli ve haklı sebepler var. Yazık çok yazık değil mi ! Bir toplumda güven ve adalet duyguları zedelendi mi hiç bir ortak değer o toplumu bir arada tutmaya yetmez. Yeniden tesis etmek zor olacak belki ama bir yerden başlamak ve azimle çalışmak şart. Eğer ki ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğini düşünüyorsak. Ona, buna, şuna değil kendinize bakın, kendimize bakalım. Kendi sorumluluk ve görevlerimizi en doğru bir biçimde yerine getirelim, tarihe ve dünyaya baktığımızda tüm büyük değişimler de insanın önce kendini değiştirmesi ile başlamış, 1 yerden ve önce kendimizden başlayalım o zaman bizde.